top of page
Yazarın fotoğrafıArmağan Talay Akat

Mirasın İntikali, Reddi ve Iskat

Güncelleme tarihi: 17 Tem


VASİYETNAME:

Vasiyetnameler tek taraflı olarak yapılan ölüme bağlı tasarruf işlemleridir. Vasiyetnamelerde irade beyanının karşı tarafa ulaşmasına ve karşı tarafın da bunu kabul etmesine gerek yoktur. Miras bırakan, tek taraflı yapacağı ölüme bağlı tasarrufla mirasının tamamını veya miras payının bir kısmını istediği kişiye (yasal mirasçı veya mirasçı olmayan 3.kişiye) bırakabilir. Vasiyet eden kişi bu işlemleri ölümünden sonra sonuç doğuracak şekilde yapmaktadır. Dolayısıyla miras bırakan, ölümüne kadar her zaman vasiyetnameleri serbestçe ve tek taraflı olarak değiştirebilir. Miras bırakanın sağken vasiyetnameyi değiştirmeyeceğine ilişkin yapılan her türlü şart ve kayıt geçersizdir.

TMK Madde 544’e göre; miras bırakan bir vasiyetnamesi olmasına rağmen yeni bir (ikinci) vasiyetname düzenlerse sonraki tarihli vasiyetname ile önceki tarihli vasiyetnameden dönülüp dönülmediği hususu belirlenirken vasiyetnamelerin hükümlerine bakılır. Eğer sonraki vasiyetnamede önceki vasiyetnameden rücu edildiğine dair açık bir hüküm yoksa, sonraki vasiyetname ile önceki vasiyetnamenin hükümleri çelişmiyorsa bir başka deyişle ikinci vasiyetname ile ilk vasiyetnamenin hükümleri kaldırılmıyorsa iki vasiyetname de geçerli olur. Buna karşılık sonraki vasiyetnamede açıkça önceki vasiyetnameden rücu edilirse ya da sonraki vasiyet ile önceki vasiyetin hükümleri ortadan kaldırılıyorsa sadece tarih itibariyle sonraki olan vasiyetname geçerli olacaktır.

Belirli mal bırakmaya ilişkin vasiyetnamelerde aksi belirtilmedikçe miras bırakanın sonradan o mal üzerinde söz konusu vasiyetname ile bağdaşmayan başka bir tasarrufta bulunması halinde söz konusu mal bırakma vasiyetnamesi ortadan kalkar. Örneğin miras bırakan vasiyetname ile oğluna bıraktığı arabasını, işbu vasiyetname tarihinden sonra satım sözleşmesi ile 3.kişiye satarsa, işbu satım sözleşmesi (sağlararası tasarruf) ile arabanın vasiyet edilmesinden dönülmüş olmaktadır.

Vasiyetnamede önemli olan nokta kanunda sayılan saklı paylı mirasçıların saklı payları üzerinde miras bırakanın dahi tasarruf hakkı olmamasıdır. Şöyle ki; miras bırakan vasiyetname ile saklı paylı yasal mirasçının saklı payı üzerinde tasarrufta bulunamaz, yasal mirasçının saklı payını almasını engelleyemez. Eğer vasiyetname ile saklı paya tecavüz edilirse, saklı paylı mirasçı tenkis davası açarak vasiyetnamenin saklı paya ilişkin kısmını iptal ettirebilir ve saklı payına kavuşabilir.

Türk Medeni Kanununa göre 3 şekilde vasiyetname yapılabilir:

- Resmi Vasiyetname (TMK Madde 532-537)

- El Yazılı Vasiyetname (TMK Madde 538)

- Sözlü Vasiyetname (TMK 539-541)

1. Resmi Vasiyetname: Resmi memur tarafından iki tanığın katılmasıyla tanıklar huzurunda düzenlenen vasiyetnamedir. Vasiyetnameyi düzenleyecek resmi memur, sulh hukuk hakimi, noter veya kanunda kendisine yetkili verilmiş diğer bir görevli olabilir. Kanunda sayılan bazı kişiler resmi memur veya tanık olamazlar. Bunlar; fiil ehliyeti bulunmayanlar, kamu hizmetinden yasaklılar, okur-yazar olmayanlar, miras bırakanın eşi, alt ve üst soy kan hısımları, kardeşleri, bunların eşleridir. (TMK Madde 536). Bunlardan birinin resmi memur veya tanık olarak katıldığı resmi vasiyetname şekil yönünden sakat olur ve iptali istenebilir. Ayrıca resmi vasiyetname ile; vasiyetname düzenlenmesine katılan resmi memur veya tanıklar, bunların alt soy-üst soy hısımları, kardeşleri ve bu kişilerin eşlerine bir kazandırmada bulunulamaz (TMK Madde 536/ll). Bu kişilere resmi vasiyetname yolu ile kazandırmada bulunulması halinde, ölüme bağlı tasarrufun tamamı değil, sadece bu kısmın iptali gerekir (TMK Madde 558)

2. El Yazılı Vasiyetname: El yazısı ile yapılan vasiyetnamede metnin tümünün miras bırakanın el yazısı ile yazılması gerekir. Miras bırakan el yazısı ile yazarak, tarih atarak ve imzalayarak vasiyetnameyi düzenler. El yazılı vasiyetname düzenlendikten sonra, muhafazası için açık veya kapalı olarak herhangi bir memura, kuruma ya da bir arkadaşa teslim edilebilir.

3. Sözlü Vasiyetname: Sözlü vasiyetname ancak olağanüstü durumda düzenlenebilir. Sözlü vasiyetname düzenlenebilmesi için sözlü vasiyetname dışında başka türlü vasiyetname yapma imkanının olmaması gerekir. Sözlü vasiyet yapılmasına yol açan olağanüstü halin ortadan kalkmasından itibaren bir ay sonra, miras bırakan hala hayatta ise, sözlü vasiyet mahkeme kararına gerek olmadan kendiliğinden hükümsüz hale gelir (MK. m. 541) Bu durumda vasiyetname hiç yapılmamış gibi geçmişe yönelik olarak hükümsüz olur. Bu bir aylık süre dolmadan miras bırakanın ölmesi halinde vasiyet sürekli olarak geçerli hale gelir.

Sözlü vasiyetname, miras bırakanın son arzularını iki tanığa anlatması ve tanıkların da miras bırakanın bu arzularını belgelemeleri ile oluşur. Miras bırakanın ölümünden sonra gerçekleşmesini arzu ettiği isteklerini iki tanığa aynı zamanda söyler ve bu arzularını belgelendirmelerini ister. Tanıklar bu görevi kabul etmek zorunda değildir. Sözlü vasiyetnamenin geçerli olması için, vasiyetname tanıkları iki şekilde hareket ederek sözlü vasiyete geçerlilik kazandırabilir:

a. Sözlü vasiyetnamede birinci yöntem; tanıklardan biri doğrudan miras bırakanın arzularını kendi el yazısı ile yazar, tarihi ve yeri belirtir, diğer tanık da tanzim edilen belgeye imza atar. Tanıklar bu belgeyi zaman kaybetmeden bir Sulh veya Asliye Hukuk Mahkemesine teslim eder. Tanıklar bu belgeyi mahkemeye verirken vasiyet koşullarının gerçekleştiğini, miras bırakanın ehil gördüklerini, olağanüstü hal içinde miras bırakanın kendilerine son isteklerini sözlü olarak beyan ettiğini belirtirler.

b. Sözlü vasiyetnamede ikinci yöntem; tanıklar miras bırakanın beyanlarını yazıya geçirmek yerine vakit kaybetmeksizin hakime sözlü olarak iletebilirler. Her iki tanığın beyanları hakim tarafından tutanağa geçirilerek belgelenmiş olur. Tanıklar, ancak objektif sebeplerle vasiyetnamenin hakime ulaştırılmasını geciktirebilirler.


VASİYETNAMENİN AÇILMASI VEYA OKUNMASI:

Vasiyetname, geçerli olup olmadığına bakılmaksızın tesliminden başlayarak 1 ay içerisinde miras bırakanın yerleşim yerindeki sulh hukuk mahkemesi hakimi tarafından açılır ve mirasçılara okunur. Türk Medeni Kanunun 595.maddesinde açıkça “Miras bırakanın ölümünden sonra ele geçen vasiyetnamesinin geçerli olup olmadığına bakılmaksızın hemen sulh hukuk hakimine teslim edilmesi zorunludur” demektedir. Hukukumuzda genel olarak vasiyetname noterler önünde düzenleme şeklinde yapıldığı için, miras bırakan vefat ettiğinde, noterler vasiyetname aslını miras bırakanın yerleşim yerindeki sulh hukuk mahkemesine göndermektedir. İlgili sulh hukuk mahkemesi de vasiyetnameyi alınca hemen dosya açmakta, esasa kaydını yapıp tensip zaptı düzenleyerek vasiyetin açılıp okunması için duruşma günü belirler. Mahkeme gerek vasiyetnamede yer alan atanmış mirasçılara gerekse de yasal mirasçıları tespit ederek bu yasal mirasçılara duruşma gününü bildirerek vasiyetin okunacağını tebliğ eder. Vasiyetin okunacağı duruşmaya mirasçının katılması mecburi değildir, katılmayan mirasçı için de hak kaybı söz konusu olmaz.

Vasiyetname açılıp okunduktan sonra TMK Madde 597’ye göre vasiyetnamenin kendilerine ilişkin kısımları hakim tarafından mirasçılara tebliğ edilir. İşte bu bildirimden itibaren 1 ay içerisinde yasal mirasçılar ve/veya atanmış mirasçılar ya da başka vasiyet alacaklıları vasiyetin okunmasına itiraz edebilirler. (Bahsi geçen bildirim, vasiyetnamenin açılmasına ilişkin kararın kendilerine tebliğidir.) TMK Madde 598’e göre vasiyetnameye itiraz, TMK 557.maddesinde yazılı ehliyetsizlik, şekle aykırılık, hukuka ve ahlaka aykırılık, tasarrufta yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama bulunması şeklindeki ölüme bağlı tasarrufun iptali nedenlerinin bulunduğuna dair itirazların ve süresinde Asliye Hukuk Mahkemesinde TMK 557 vd maddeleri çerçevesinde iptal davası açılacağının tebliğden itibaren 1 ay içerisinde sulh hukuk mahkemesine bildirilmesidir. TMK uyarınca miras bırakanın tüm mirasçıları ve ilgililer hukuka uygun şekilde çağrılmadan vasiyetnamenin açılıp okunması doğru değildir. Mirasçılar ve ilgililer davet edildikten sonra vasiyetname usulünce açılır ve ilgililere tebliğ edilir.


Bu itiraz atanmış mirasçıya hak sahibi olduğuna dair TMK Madde 598/2’deki mirasçılık belgesinin, vasiyet alacaklısına da bu hususa ilişkin belge verilmesini önler. Eğer vasiyetin okunmasına itiraz edilmezse vasiyetname ile lehine tasarrufta bulunulan kimseye sulh hukuk mahkemesince atanmış mirasçı olduğuna dair mirasçılık belgesi veya vasiyet alacaklısı olduğuna dair belge verilir. (Böylece atanmış mirasçının tapuya başvurarak adına devir ve tescil işlemi yapması, noterden adına araç tescili yapması veya bankadan para tahsil etmesi önlenmiş olur; vasiyet alacaklısının ise her halükarda TMK Madde 600’e istinaden devir ve tescil istemli olarak vasiyetin tenfizi davası açması gerekir)


Mirasın okunmasına itirazdan sonra vasiyetnamenin iptali davası açılmalıdır, aksi halde eğer süresi içinde vasiyetnamenin iptali davası açılmazsa atanmış mirasçı ölüm ile hak sahibi olduğundan her zaman (TMK Madde 683’e dayanarak istihkak davası ve/veya TMK Madde 716/2’ye istinaden doğrudan taleple); vasiyetname alacaklısı ölüme bağlı kazandırmayı öğrendiği tarihten veya vasiyet borcu daha sonra muaccel olacaksa muaccel olma tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde (TMK Madde 600’e dayanarak vasiyetin tenfizi davası açarak) vasiyetin yerine getirilmesini (taşınmaz malın teslimi, aracın tescili vs gibi) isteyebilecektir. Ayrıca doktrinde tartışmalı olmakla ve uygulamada çok sık rastlanmamakla beraber süre sonunda vasiyetname kesin olarak geçerli hale geleceğinden iptal davası süresinin sonunda (dava açılmazsa) atanmış mirasçının sulh hukuk mahkemesinden mirasçı olduğuna dair mirasçılık belgesini talep edebileceği düşüncesindeyiz.




VASİYETİN TENFİZİ DAVASI:

Vasiyetin tenfizi yani yerine getirilmesi davası TMK Madde 600’de düzenlenmiştir. Vasiyet alacaklısı tarafından yasal veya atanmış mirasçılara karşı açılır. Vasiyetnamenin açılıp okunmasından sonra TMK Madde 559’da ve 571’de düzenlenen düzenlenen bir yıllık yasal sürede vasiyetin iptali veya tenkisi davası açılmaması halinde yahut bu davalar açılmışsa iptal veya tenkis davasının kesinleşmesinden sonra açılıp karara bağlanır. Eğer vasiyetin yerine getirilmesi davası iptal veya tenkis davası derdestken veya bu davaların açılma süresinin dolması beklenmeden açılırsa iptal veya tenkis davasının sonucu bekletici mesele yapılır. Dikkat çekmek isteriz ki vasiyetin tenfizi davası açılması için vasiyetin iptal veya tenkisi davasının kesinleşmesine gerek yoktur, ancak vasiyetin tenfizine karar verilmesi için iptal ya da tenkis davasında verilen kararın kesinleşmesi gerekir.Yargıtay kararlarında bir yıllık iptal davası açma süresi beklenmeden vasiyetnamenin yerine getirilmesine karar verilemeyeceğini ifade etmiştir.

Yargıtay tenfiz davasını Vasiyetnamenin tenfizi (yerine getirilmesi) davaları bir ayni hakkın yerine getirilmesi için değil, yalnızca Sulh Hukuk Mahkemesince açılıp okunan vasiyetnamenin MK m. 595 vd. maddelerinde düzenlenen tebliğ işlemlerinin tamamlanmasından ve gerekli yasal sürelerin geçmesinden sonra, herhangi bir itiraza uğramadığı ve iptalinin istenmediği veya istenmiş ise de reddedildiğinin ve bunun sonucunda kesinleştiğinin tespit edilmesidir. Bu tesbit işlemi başlı başına bir ayni hak geçişini sağlamaz” şeklinde tanımlamıştır.


Vasiyet alacaklısının talebine rağmen mirasçılar tarafından vasiyet alacaklısına miras bırakılan mal teslim edilmediği (taşınmaz veya aracın adına tescil edilmemesi yahut paranın verilmemesi gibi) takdirde, vasiyet alacaklısı TMK Madde 600’e göre (iptal ve tenkis davasının kesinleşmesinden sonra) vasiyetin tenfizi davası ile birlikte menkul malın zilyetlik ve mülkiyetinin devrini, taşınmaz malın tapuda tescili ile mülkiyet ve zilyetliğinin devrini istemek zorundadır. Dava vasiyet alacaklısı tarafından vasiyeti yerine getirme görevlisi varsa ona yoksa yasal ve atanmış mirasçılara karşı açılır. Görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Yetkili mahkeme miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesidir. Türk Medeni Kanunu madde 602 gereğince; vasiyet alacaklısının vasiyeti tenfiz davası açma hakkı, lehine belirli bir mal vasiyet edildiğini öğrendiği tarihten ya da vasiyete göre bu mal kendisine daha geç bir tarihte devredilecekse bu tarihten itibaren 10 yıl içinde kullanılmadığı takdirde zamanaşımına uğrar.


VASİYETNAMENİN İPTALİ DAVASI:

Türk Medeni Kanunun 557.maddesine göre; Tasarruf miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa, tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa, tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlâka aykırı ise, tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa, vasiyetnamenin iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından Asliye Hukuk Mahkemesinde vasiyetin iptali davası açılabilir. Bu davada davalı ise ölüme bağlı tasarruf olan vasiyetnameden yararlanan kişilerdir. Bu davada davalı ise ölüme bağlı tasarruf olan vasiyetnameden yararlanan kişilerdir. İptal davası vasiyetnamenin tamamı veya bir kısmının iptaline ilişkin olarak açılabilir. Hükümsüzlük def’i yoluyla her zaman ileri sürülebilir.

İptal davası açma hakkı davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak 1 yıl ve her halükarda vasiyetin açılma tarihinden itibaren iyi niyetli davalılara karşı 10 yıl, kötü niyetli davalılara karşı ise 20 yıllık hak düşürücü süreye tabidir. (TMK Madde 559) Yargıtay kararlarında açıkça ifade edildiği üzere vasiyetname usulünce açılıp ilgililere okunmadan TMK 559 (ölüme bağlı tasarrufun iptali) ve TMK 571 (tenkis davası) maddelerinde düzenlenen 1 yıllık hak düşürücü süreler işlemeye başlamaz. Yargıtay 3 Hukuk Dairesi önceki bir kısım kararlarında 1 yıllık hak düşürücü sürenin vasiyetnamenin açılıp okunma kararının kesinleşmesinden itibaren işlemeye başlayacağını kabul ettiği halde, son dönemde bu içtihadını değiştirmiştir; buna göre Yargıtay 3.Hukuk Dairesi davacının vasiyetnameyi, iptal sebebini ve/veya saklı payının zedelendiğini, kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü sürenin işlemeye başlayacağı görüşündedir. İşbu öğrenme tarihi olarak da vasiyetin Sulh Hukuk Mahkemesince açıldığı ve mirasçılara karşı okunduğu tarih esas alınmaktadır. (Duruşmaya katılmayan mirasçılar yönünden vasiyetin açılması ve mirasçılara tebliğinden sonra 1 yıllık süre başlayacak, iyi niyetli mirasçılara karşı 10 yıllık ve kötü niyetli mirasçılara karşı olan 20 yıllık süre ise vasiyetin açıldığı tarihten itibaren işleyecektir.)

Vasiyetname açılıp okunmadan vasiyet alacaklısı tarafından vasiyetnamenin tenfizi (yerine getirilmesi istenemez) Ancak, eğer vasiyet açıldıktan sonra iptal davası açılmazsa vasiyet alacaklısı TMK Madde 600 vd maddelerine dayanarak vasiyetin tenfizini isteyebilir. Vasiyetin okunmasına itirazdan sonra mutlaka vasiyetnamenin iptali davası açılmalıdır. İptal davası sonuçlanmadan vasiyetname alacaklısının açacağı vasiyeti yerine getirme davasının (TMK Madde 600) dava şartı da böylece oluşmaz. Ya da en azından vasiyetname alacaklısı böyle bir dava açsa bile iptal davasının sonucu bekletici mesele yapılır.

Vasiyetnamenin iptaline karar verilmesi halinde iptal yalnızca iptalini talep edenler bakımından hüküm doğuracak olup, vasiyetnamenin iptalini talep etmeyenler için geçerli olmaya devam edecektir. Eş deyişle, vasiyetin iptali davası sadece tarafları bağlar. Vasiyetin iptali davasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise miras bırakanın yerleşim yeri mahkemesidir. (TMK Madde 576/2)


MİRASIN REDDİ:

Mirasın reddi, bir başka deyişle reddi miras; miras bırakanın ölümü üzerine yasal veya atanmış mirasçıların ölenin her türlü borç ve alacaklarıyla birlikte oluşan mirasın hak ve yükümlülüklerini reddetmesidir. Miras hukukunda geçerli olan külli halefiyet ilkesi gereği, yasal ve atanmış mirasçılar miras bırakanın ölümüyle kendiliğinden mirasçılık sıfatını kazanırlar. Mirasçılık sıfatı kazanıldığında artık miras bırakanın borçlarından yalnız tereke ile değil kendi şahsi mal varlıklarıyla da sorumlu hale gelirler.

TMK Madde 599’da açıkça ifade edildiği üzere miras, miras bırakanın ölümü ile mirasçılara derhal ve kanunen geçer. Külli halefiyet ilkesi gereği miras bir bütün olarak ve kendiliğinden mirasçılara geçer. Bunun anlamı miras bırakanın alacak ve borçları da mirasçılara geçer; mirasçılar borçlardan sadece tereke ile değil kendi şahsi malvarlıklarıyla da sorumlu olurlar. İşte bu sebepten özellikle borca batık olan miras bırakanın bu borcundan kurtulmak için mirasçıların başvuracağı yol mirasın reddidir. Mirasın reddi hakkına yasal ve atanmış mirasçılar sahiptir. Mirasın reddi ancak mirasın intikalinden sonra mümkündür. Miras bırakan ölmeden ret hakkı doğmaz. (Miras bırakan ölmeden ancak mirastan feragat sözleşmesi yapılması ile ya da miras hakkının temliki yani olumlu miras sözleşmesi ile mirasçı olmaktan kurtulmak mümkündür)

Mirasın Reddi iki yolla mümkündür:

1. Mirasın Gerçek Reddi: TMK 609.maddesine göre ayırt etme gücüne sahip ergin mirasçılar miras bırakanın yerleşim yeri sulh hukuk mahkemesine yapacakları yazılı veya sözlü beyanla mirası hiçbir gerekçe ileri sürmeden reddedebilirler. Mirasın reddinde hak düşürücü süre 3 aydır. Bu 3 aylık süre yasal mirasçılar yönünden miras bırakanın ölümünü öğrendikleri tarihten itibaren, atanmış mirasçılar açısından ise miras bırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten itibaren başlayacak ve işletilecektir. Ret beyanın kayıtsız ve şartsız olması gerekir. Ret beyanı için avukatın vekaletnamesinde özel yetkinin bulunması gerekir. Tam ehliyetsizin ret beyanı yasal temsilci tarafından yapılabilir. Vesayet altındakiler için vasinin beyanının yanında sulh ve asliye hukuk mahkemelerinin de izni gerekmektedir.(TMK Madde 463) Sınırlı ehliyetsizlerde yasal temsilcinin onayı ile ya kendisi ya da yasal temsilcisi doğrudan ret beyanında bulunabilir. Yasal danışman atanmış sınırlı ehliyetlilerin ret beyanının tam ehliyetlilerdeki gibi geçerli olduğu kabul edilmektedir. Mal ortaklığı rejiminde eşlerden biri diğerinin rızası olmadan ortaklık mallarına girecek bir malı reddedemez ve tereke borca batık ise bunu kabul edemez (TMK madde 225).

Mirasın reddi için mirasçının fiil ehliyetine sahip olması gerekir. Çünkü ret beyanıyla mirasçı tereke borçlarından kurtulurken mirasçı olma hakkını da kaybeder, tereke üzerinde hak iddiasında bulunamaz.

Mirası reddine ilişkin beyan sulh hukuk mahkemesine ulaştıktan sonra bu beyandan tek taraflı olarak dönülemez. Mirasın gerçek reddine ilişkin beyan mahkemeye ulaştıktan sonra mirası ret beyanında bulunan mirasçı ancak mirasçıların tamamının muvafakatiyle veya açılacak reddin iptali davasının kabulü ile ret beyanını hükümsüz kılabilir, ret beyanından dönebilir. (Açılacak ret beyanın iptali davasında mirasçı Borçlar Kanunu Madde 23 vd çerçevesinde yanılma, aldatma, korkutma sebepleriyle iradesinin fesada uğratıldığını ileri sürerek, iradesinin sakatlanması neticesinde mirası reddettiğini, gerçek iradesinin mirasın reddi olmadığını kanıtlamalıdır)

2. Mirasın Hükmen Reddi: Terekenin borca batık olması durumunda isteyen mirasçı terekenin borca batık olduğunu ileri sürerek mirasın hükmen reddini isteyebilir. TMK Madde 605/2’de “Ölümü tarihinde miras bırakanın açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise miras reddedilmiş sayılır” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Mirasın hükmen reddinde görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Mirasın hükmen reddinde süre yoktur, mirasçı her zaman mirasın hükmen reddini isteyebilir. Bu dava alacaklılara husumet yöneltilerek görülür. Yetkili mahkeme alacaklıların davanın açıldığı zamandaki ikametgahı mahkemesidir. Mirasın hükmen reddinde terekenin borca batık olduğunun tespiti gerekir. Murisin ödemeden aczi ölüm tarihine göre belirlenir. İcra takibi sonunda aciz vesikası düzenlenmesi halinde terekenin borca batık olduğu kabul edilir.

Mirasın hükmen reddi için dava açılmasına gerek olmayıp, bu hak tereke alacaklıları tarafından açılan davalarda mirasçı tarafından def’i ve/veya savunma olarak da ileri sürülebilir. Bu itiraz mahkeme bu hükmen ret iddiasının hadise gibi inceleyip karar verebileceği gibi, mirasçıya hükmen ret davası açması için süre de verebilir.

Mirasın gerçek reddinde ret süresi sona ermeden veya mirasın hükmen reddinde her zaman, mirasçı olarak terekeyi sahiplenen yani, tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan, tereke mallarını gizleyen, veya terekeden bir kısım malı kendisine maleden mirasçının ret hakkı yoktur, açtığı mirasın reddi davası kabul görmez.

Mirasın hangi hallerde sahiplenilmiş sayılacağına dair Yargıtay kararlarında istikrar bulunmamaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/2-1607 Esas, 2013/1675 Karar, 20.12.2013 Tarih sayılı kararında, tereke borcunun bir kısmının mirasçıların kendi malvarlığından ödenmiş olmasını mirasın sahiplenilmesi anlamına gelmeyeceğini dolayısıyla bu durumda mirasın hükmen reddine karar verilebileceğini ifade etmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gerekçesinde “davacı mirasçılar tarafından ödendiği ileri sürülen borcun cüz'i bir miktar olup, mirasçıların kendi malvarlığından ödenmiş olmasının olağan işlemlerden olduğu, miras bırakanın öldüğü tarih itibariyle borca batık olduğu anlaşılan terekenin, cüz'i kısım borçlarının davacılar tarafından ödenmesinin terekeyi kabullenme olarak değerlendirilemeyeceği, davacıların beyanlarının aleyhte yorumlanmaması gerektiği ve bu konuda bir araştırma yapılmasına da gerek olmadığı sonucuna varılmış, Yerel Mahkeme'ce davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu HGK'nun çoğunluğunca benimsenmiştir” demiştir.

Buna karşılık Yargıtay 14.Hukuk Dairesi 2016/11054 Esas, 2019/4855 Karar, 28.05.2019 Tarih sayılı ilamında; murisin vergi borcunun ödenmesinin terekeyi sahiplenmek anlamına geldiğini ve vergi borcunun ödeyen mirasçının mirası reddetme hakkının bulunmadığını içtihat etmiştir. Mahkeme gerekçesinde “Somut olayda davacı Elif E’nin murise ait bir takım vergi borçlarını ödeyerek terekeyi sahiplendiği TMK Madde 610/2’ye göre mirası ret hakkının bulunmadığı anlaşıldığından mahkemece bu davacı açısından davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmaktadır” demiştir.

Yine Yargıtay 14.Hukuk Dairesinin 2016/9811 Esas, 2019/3444 Karar, 16.04.2019 Tarih sayılı kararında veraset intikal beyannamesi verilmesinin terekeyi sahiplenme anlamında olmadığını belirtmiştir. Mirasçıların terekeyi sahiplendikleri konusunda somut kanıtlar bulunmalıdır. Mirasçılık belgesi talebi de terekeyi sahiplenmek olarak görülemez, veraset ilamı talep eden mirasçının miras ret hakkı mahfuzdur.


TMK Madde 590 vd hükümleri çerçevesinde tereke tespit davası açılması koruma tedbiridir ve mirasın kabulü anlamına gelir. Dolayısıyla, bu şekilde tereke tespit davası açan mirasçının mirası ret hakkı ortadan kalkar. Ancak TMK Madde 619’a istinaden defter tutulmasının istenilmesi, mirası ret hakkını etkilemez, bu hakkı ortadan kaldırmaz.


Mirasın reddinin iptali davası miras bırakanın alacaklılarının mirası reddeden mirasçıların buna haklarının olmadığının tespiti için açtığı davadır. Miras bırakanın alacaklılarının mirasın reddinin iptalini isteyebilmesi için tüm mirasçıların mirası reddetmesi gerekir, bir mirasçı dahi mirası kabul ederse mirasın reddinin iptali istenemez. Dava açmak için herhangi bir süre yoktur. Davacı miras bırakanın alacaklıları veya iflas idaresidir. Davada görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir, dava miras bırakanın yerleşim yeri mahkemesinde açılır. Yukarıda da açıkladığımız üzere; mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya miras bırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mal eden mirasçı mirası reddedemez. Dolayısıyla mirasın reddinin iptali davasında mirası reddeden mirasçıların terekeden bir kısım malı kendilerine mal edindiklerinin, olağan yönetimi aşan işlerin yapıldığının, terekenin açık veya zımnen kabul edildiğinin kanıtlanması durumunda reddin iptaline karar verilir.

Ödemeden aciz durumunda, bir miras bırakanın mirasını reddeden mirasçılar onun alacaklılarına karşı ölümünden önceki 5 yıl içerisinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değer ölçüsünde sorumlu olurlar. Olağan eğitim ve öğrenim giderleriyle adet üzerine verilen çeyiz bu sorumluluğun dışındadır. İyi niyetli mirasçılar ancak geri verme zamanındaki zenginleşmeleri oranında sorumlu olurlar. (TMK Madde 618)


OLUMLU MİRAS SÖZLEŞMESİ

Türk Medeni Kanunun 527.ve 545.maddelerinde düzenlenmiştir. Ölüme bağlı tasarruftur. Miras bırakan sağlığında yapacağı sözleşme ile mirasını veya belirli bir malını sözleşme yaptığı kimseye veya 3.bir kişiye bırakabilir, yani olumlu miras sözleşmesi ile miras sözleşmenin tarafı olmayan 3.kişiye bırakılabilir, sözleşmenin tarafı olmayan kişi lehine düzenleme yapılabilir. Olumu miras sözleşmesi ivazlı veya ivazsız şekilde yapılabilir. İvazlı yapılması halinde sağlararası ivaz alacaklısı miras bırakandır, ivaz borçlusu da sözleşmenin karşı tarafıdır. Sözleşme miras bırakanın ölümü halinde hüküm doğurur. Sözleşmenin iptali (vasiyetnamemin iptalinde olduğu gibi) Türk Medeni Kanunun 557 ve devamı hükümlerine tabidir. Hak düşürücü süre TMK Madde 559’da düzenlenmiştir: İptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı on yıl, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer. Hükümsüzlük, def"i yoluyla her zaman ileri sürülebilir. Dava miras bırakanın yerleşim yeri Asliye Hukuk Mahkemesinde açılır.

TMK Madde 545’e göre miras sözleşmesinin geçerli olması için resmi vasiyetname şeklinde düzenlenmesi gerekir.


OLUMSUZ MİRAS SÖZLEŞMESİ (MİRASTAN FERAGAT)

Türk Medeni Kanunun 528 ve 545.maddelerinde düzenlenmiştir. Ölüme bağlı tasarruftur. Bu sözleşme ile muhtemel mirasçı ileride doğacak mirasçılık sıfatından tamamen veya kısmen vazgeçmektedir. Miras bırakan saklı paylı olmayan mirasçılarının paylarını tek taraflı ölüme bağlı tasarrufla her zaman ortadan kaldırabilir. Ancak mirastan feragat sözleşmesin önemi saklı paylı mirasçıyı mirastan uzaklaştırma aşamasındadır. Miras bırakan ıskat sebepleri olmasa da mirasçısı olmasını istemediği kimseyle anlaşarak feragat sözleşmesini yapabilir. Mirasçı mirastan feragat sözleşmesi ile saklı payından da vazgeçmektedir. Zira miras bırakan vasiyetname ile mirasını istediği kişiye bırakma hakkına sahip olduğu halde, saklı paylı yasal mirasçının payına müdahale edemez, saklı pay üzerinde tasarrufta bulunamaz, bu sebepten de yasal mirasçının saklı pay dahil mirastan hiçbir pay almamasının yolu mirastan feragat sözleşmesidir.

Mirastan feragat sözleşmesi ivazsız veya ivazlı olarak yapılabilir. İvazsız sözleşmede mirasçı miras bırakan ile yaptığı sözleşmede hiçbir karşılık almadan miras hakkından feragat eder. İvazlı sözleşmede ise mirasçı miras bırakan hayattayken aldığı bir karşılık sonucu miras hakkından feragat etmektedir. Bu halde miras bırakan para, taşınır veya taşınmaz mal borcu altına girmektedir. İvazlı feragatte sözleşmede aksi kararlaştırılmadıkça feragat edenin alt soyu da mirastan feragat etmiş sayılır, eş deyişle ivazsız mirastan feragat sözleşmesinde ya da alt soyun hakkı korunarak yapılan ivazlı feragat sözleşmesinde bu feragat alt soyu etkilemez, dolayısıyla mirastan feragat edeninin yerine o ölmüş gibi (veya yokmuş gibi) alt soyu mirasçı olur. Kanunda feragatin kısmi olarak yapılabileceği düzenlenmemişse de doktrince kabul edilmektedir. Bu durumda mirasın belirli bölümüne ilişkin mirasçılık sıfatından vazgeçilmekte geri kalan kısım için mirasçılık sıfatı devam etmektedir.

Mirastan feragat sözleşmesi TMK Madde 545’e göre resmi vasiyetname şeklinde yapılmalıdır. Yani vasiyetname gibi resmi memur önünde iki şahidin katılımıyla yapılmalı, şahitlerin de imzası alınmalıdır.

Miras bırakanın mirastan feragat sözleşmesi yapabilmesi için tam ehliyetli olması, yani reşit ve mümeyyiz olması ve kısıtlı olmaması gerekir. Mirastan feragat sözleşmesinin yapılmasıyla feragat eden mirasçılık sıfatını kazanamaz. Böylece miras hukukundan doğan haklar kaybedilmiş olur. Feragat eden mirasçı sıfatıyla herhangi bir hakka kavuşamayacağı gibi yükümlülük altına da girmeyecektir. Mirastan feragat sözleşmesi ile kural olarak feragat edenin terekenin borçlarından olan sorumluluğu sona erer. Ancak TMK Madde 530’da hüküm altına alındığı üzere; mirasın açılması anında tereke, borçları karşılayamıyorsa ve borçlar mirasçılar tarafından da ödenmiyorsa, feragat eden ve mirasçıları alacaklılara karşı feragat için ölümden önceki beş yıl içinde miras bırakandan almış oldukları karşılıktan, mirasın açılması anındaki zenginleşmeleri tutarında sorumludur. Bu sorumluluk ikinci derece ve sınırlı bir sorumluluktur ve tanımda belirtildiği üzere belirli şartlar altında doğar. Buna göre öncelikle terekenin aktifinin pasifini karşılayamaması gerekir. Tereke alacaklısı mirasçılara başvurmuş ancak alacağını tahsil edememiş olmalıdır. Bundan sonra feragat edene başvurulabilmesi için ivazlı feragatin miras bırakanın ölümünden önceki beş yıl içinde gerçekleşmiş olması gerekmektedir.

Mirastan feragat sözleşmesi miras bırakanın ölümü halinde hüküm doğurur. Mirastan feragat sözleşmeleri miras bırakanın ehliyetsizliği, şekil şartlarına uyulmaması, irade sakatlıkları ve hukuka ve ahlaka aykırılık nedenleriyle iptal edilebilir. Ayrıca gabinin de yalnızca ivazlı mirastan feragat sözleşmesinde uygulanabileceği belirtilmektedir. Mirastan feragat sözleşmesinin iptali (vasiyetnamemin iptalinde olduğu gibi) Türk Medeni Kanunun 557 ve devamı hükümlerine tabidir. Hak düşürücü süre TMK Madde 559’da düzenlenmiştir: İptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı on yıl, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer. İptal davasını tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı açabilir. Diğer iptal sebeplerinden farklı olarak miras bırakan sağlığında irade sakatlığı sebebiyle tasarrufu iptal etmemişse bu işlem iptal edilemez. Çünkü MK 504 uyarınca miras bırakan yanıldığını, aldatıldığını öğrendiği, korkutmanın etkisinin geçtiği tarihten itibaren 1 yıl geçince tasarruf iptal edilmezse geçerlilik kazanır. Dolayısıyla miras bırakan öldükten sonra mirasçıları artık irade sakatlığı sebebiyle dava açamaz. . Muvazaa, zihni kayıt veya latife beyanı (şaka) bulunması durumunda mirastan feragat sözleşmesi kesin hükümsüzdür. Hükümsüzlük, def"i yoluyla her zaman ileri sürülebilir Dava miras bırakanın yerleşim yeri Asliye Hukuk Mahkemesinde açılır.

TMK Madde 547’de düzenlendiği üzere Miras sözleşmesi gereğince sağlar arası edimleri isteme hakkı bulunan taraf, bu edimlerin sözleşmeye uygun olarak yerine getirilmemesi ve güvenceye bağlanmaması halinde borçlar hukuku kuralları uyarınca sözleşmeden dönebilir. Bu kural ivazlı mirastan feragat sözleşmesinde de uygulanır. Çünkü ivaz bir edimi yerine getirme yükümlülüğü yüklemektedir. Miras bırakan ivazı ifa etmiyorsa feragat eden MK 547 uyarınca feragat sözleşmesinden dönebilir. Dönme miras bırakılana yapılacak bir dönme beyanı ile gerçekleşir.

Mirastan feragat sözleşmesinde miras bırakana bu sözleşmeden dönme hakkı tanınabilir. Eş deyişle miras bırakan sözleşmeye koyacağı hükümle dönme hakkını saklı tutabilir. Ayrıca TMK Madde 546’ya istinaden Miras sözleşmesi ile atanan veya kendisine belirli bir mal bırakılan kişi, miras bırakana karşı miras sözleşmesinin yapılmasından sonra mirasçılıktan çıkarma sebebi oluşturan bir davranışta bulunursa miras bırakan sözleşmeden tek taraflı olarak dönebilir. Bu dönme tek taraflı, ortadan kaldırma vasiyetnameler için kanunda öngörülen şekillerden biriyle yapılır. Dönme miras bırakanın tek taraflı irade açıklamasıyla kullanılmaktadır. Iskat sebeplerinin varlığı halinde miras bırakanın özellikle ivazlı mirastan feragat sözleşmesinden dönme hakkının bulunup bulunmadığı doktrinde tartışmalıdır. İvazsız feragat sözleşmesinde ise miras bırakanın sözleşmeden dönme hakkı yoktur, zaten ivazsız feragat ile feragat edenin mirasçılık sıfatı son bulmuştur.

MİRASTAN ISKAT:

Mirasçılıktan çıkarma; miras bırakanın kanunda belirtilen sebeplerin varlığı halinde ölüme bağlı tasarruf ile saklı paylı mirasçısının mahfuz hisse üzerindeki haklarını tamamen veya kısmen ortadan kaldırmasıdır. Türk Medeni Kanunu’nun 510.maddesinde düzenlenmiştir. Kanunda yer alan sebeplere göre mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse, mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse miras bırakan yapacağı vasiyetname ile ıskat sebebini de açıkça yazarak saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir ve dilediği kişiye mirasını bırakabilir. Iskat sebebinin açıkça vasiyetnamede yazılması gerekir.

Mirastan ıskat edilen kişi (mirastan çıkarılan saklı paylı mirasçı) ıskat iradesini içeren ölüme bağlı tasarrufun (yani vasiyetnamenin) iptalini veya tenkisini isteme hakkına sahiptir. Bu dava ancak vasiyetnamede ıskat için hukuki sebebin gösterilmemiş olması ya da gösterilen hukuki sebebin aksinin ispat edilmesi halinde kabul edilebilir. Dava Asliye Hukuk Mahkemesinde açılır, davacı ıskat edilen saklı paylı mirasçıdır, davalılar mirastan faydalanan diğer mirasçılardır. Dava açma hakkı ölüme bağlı tasarrufların iptalinde olduğu gibi 1 yıllık hak düşürücü süreye tabidir.

Iskata ilişkin vasiyetnamenin iptalinde TMK 512.maddesine göre genel prensip vasiyetnamenin ıskata ilişkin hükmünün geçersiz olup, diğer hükümlerinin geçerliliğini korumasıdır. Yani saklı paylı ıskat edilen mirasçının saklı payına tekabül eden kısım tenkis edilir. Dolayısıyla eğer ıskat sebebinin varlığı ispat edilemezse veya mirasçılıktan çıkarma sebebi ölüme bağlı tasarrufta açıkça belirtilmemişse vasiyetname, ıskat edilen saklı paylı mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir. Bu çerçevede ıskat iradesini içeren ölüme bağlı tasarruf genel anlamıyla geçerli olup, ıskat edilen saklı paylı mirasçının saklı payı oranında tenkis gerçekleşir.

Ancak aşağıdaki hallerde tüm ölüme bağlı tasarruf işlemi (vasiyetname) geçersiz olup, bütünüyle iptal edilir. Böylece mirastan çıkarma ile birlikte tüm vasiyet geçersiz olacağından ıskat edilen kişi saklı payına dahil olmayan tüm miras payını alabilir. Buna göre;

a. Miras bırakanın yaptığı vasiyetname şeklen bir takım sakatlıklar taşıyorsa, miras bırakan ölüme bağlı tasarrufta bulunma ehliyetine sahip değilse, ıskat edilen mirasçı ölüme bağlı tasarrufun iptalini dava ederek tüm miras payını elde edebilir. Böyle bir durumda ölüme bağlı tasarrufun tamamı iptal edilir.

b. Miras bırakan açık bir yanılma içinde olursa, ıskat hususunda ve sebebinde yanılgıya düşerse yani aleyhine ıskat tasarrufunu gerektiren eylemi işlediğini düşündüğü şahıs bakımından açık bir hataya düşerse o zaman yine söz konusu tasarrufun tamamı iptal edilir ve ıskat edilen saklı paylı mirasçı miras payının tamamını elde edebilir.

Iskat şahsidir, ıskat olunan kişinin mahfuz hisseli füruna şamil olmaz.


MİRASIN PAYLAŞTIRILMASI(TAKSİM) SÖZLEŞMESİ:

Türk Medeni Kanunun 676.maddesinde düzenlenmiştir. Mirasçılar kendi aralarında yapacakları sözleşme ile mirası ne şekilde paylaşacaklarını kararlaştırabilirler. Miras taksim sözleşmesinin geçerli olması için tüm mirasçıların sözleşmeyi imzalaması, sözleşmede kimin ne kadar pay alacağının paylaşmanın nasıl yapılacağının belirlenmesi gerekmektedir. Tekrar altını çizmek isteriz ki tüm mirasçıların miras taksim sözleşmesinde taraf olması ve sözleşmeyi imzalaması geçerlilik koşuludur. Buna karşılık miras taksim sözleşmesinin geçerli olması için tüm tereke mallarının paylaşılmasına gerek yoktur, eş deyişle terekedeki bir kısım malların paylaşımı için de sözleşme yapılması mümkündür. Miras taksim sözleşmesinin varlığı halinde, sözleşme konusu miras malları için ortaklığın giderilmesi davası açılamaz.

Miras taksim sözleşmesi ancak miras bırakanın ölümü ardından yapılabilir, aksi halde ahlaka aykırı olduğu için geçersizdir.

Miras taksim sözleşmesi yazılı şekil şartına tabidir.

MİRAS PAYLAŞIM (TAKSİM) DAVASI:

Türk Medeni Kanunun 642 ve 650.maddelerinde düzenlenmiştir. Mirasçıların miras paylaşımı ile ilgili anlaşamaması halinde her mirasçı miras paylaşımının mahkeme tarafından gerçekleştirilmesini miras paylaşım davası ile isteyebilir. Ayrıca mirasçılar arasında miras taksim sözleşmesi yapılmakla birlikte bu sözleşmenin gereği mirasçılar tarafından yerine getirilmiyorsa, bu halde de mirasçılardan her birisi mevcut miras taksim sözleşmesine göre miras paylaşım davası açabilir. Miras paylaşımı davası ile mirasçıların tereke üzerindeki elbirliğiyle mülkiyeti sona erer. Her bir mirasçının belirli tereke malı üzerindeki hakkı belirlenir. Hâkim öncelikle terekeyi mirasçıların miras paylarına göre gruplara ayırır. Buna payların oluşturulması denir. TMK 650 uyarınca hâkim tarafından tereke mallarından, mirasçı ya da ortak kök başı sayısına göre pay oluşturulacaktır. Daha sonra hangi payın hangi mirasçıya verileceği tespit edilir, bu aşamaya da payların tahsisi denmektedir.

TMK Madde 642’de ifade edildiği üzere her mirasçı, terekedeki belirli malların aynen, olanak yoksa satış yoluyla paylaştırılmasına karar verilmesini sulh hukuk mahkemesinden isteyebilir. Mirasçılardan birinin istemi üzerine hâkim, terekenin tamamını ve terekedeki malların her birini göz önünde tutarak, olanak varsa taşınmazlardan her birinin tamamının bir mirasçıya verilmesi suretiyle paylaştırmayı yapar. Mirasçılara verilen taşınmazların değerleri arasındaki fark para ödenmesi yoluyla giderilerek miras payları arasında denkleştirme sağlanır. Paylaşmanın derhâl yapılması, paylaşım konusu malın veya terekenin değerini önemli ölçüde azaltacaksa; sulh hâkimi, mirasçılardan birinin istemi üzerine bu malın veya terekenin paylaşılmasının ertelenmesine karar verebilir. Değerinde önemli azalma olmadan bölünemeyen tereke malı, bütün olarak mirasçılardan birine özgülenir. Mirasçılar bir tereke malının bölünmesi veya özgülenmesi konusunda anlaşamazlarsa, o mal satılır ve bedeli bölüştürülür. Mirasçılardan biri istemde bulunursa satış artırma yoluyla yapılır. Mirasçılar artırmanın şekli konusunda anlaşamazlarsa sulh hâkimi, artırmanın mirasçılar arasında veya herkese açık yapılmasına karar verir.

Miras paylaşım davası açmak için mirasın ret süresinin geçmesi gerekir. Mirasçılardan birisi tarafından miras ret süresi geçmeden dava açılması halinde, dava diğer mirasçılar için ret süresinin sonuna kadar bekletilir. Ret süresi geçmeden miras paylaştırma davası açan mirasçı reddi miras talep etme hakkını kaybeder, mirası reddedemez. Zira miras paylaşım davası açılması, davayı açan mirasçı açısından TMK Madde 610’da ifade edilen terekeyi sahiplenme anlamındaki işlerdendir, dolayısıyla da terekeyi sahiplenen mirasçıların mirası reddetmeleri hukuken mümkün değildir.

Miras paylaşım davası miras bırakanın yerleşim yerindeki Sulh Hukuk Mahkemesinde açılabilir

TENKİS DAVASI:

Miras bırakanın tüm miras payı üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunma hakkı mevcut değildir, mirabırakanın tasarruf sınırı kanunda sayılan saklı paylı mirasçıların yine kanunda belirtilen saklı pay oranlarıdır, yani saklı pay oranı üzerinde miras bırakanın dahi tasarrufta bulunması mümkün değildir. Miras bırakanın hiçbir şekilde müdahale edemeyeceği, üzerinde tasarruf edemeyeceği şekilde bir miras hakkına sahip olan mirasçılara “saklı pay sahibi mirasçı” denilmektedir. Miras bırakanın saklı paylı mirasçıları; eşi, alt soyu (çocukları, torunları, onların çocukları, evlatlıkları vs), anne-babasıdır.

İşte 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 560-571 maddeleri arasında düzenlenen tenkis davası bu saklı paylı mirasçıların saklı paylarına yapılan tecavüzün (ölüme bağlı tasarruf ve karşılıksız kazandırma niteliğindeki sağlararası tasarruflar) sonlandırılması ve saklı paylarını elde edebilmesi imkanını sağlamaktadır. Eş deyişle; tenkis davası, miras bırakanın tasarruf özgürlüğünü aşarak saklı pay sahibi mirasçıların miras hakkına yaptığı tecavüzün giderilmesi ve miras bırakanın yaptığı tasarrufun kanuni sınırlar içerisine çekilmesi için açılan bir davadır. Miras bırakanın tenkise tabi tasarrufları ölüme bağlı tasarrufları ile karşılıksız kazandırma niteliğindeki bazı sağlararası tasarruflarıdır. Ölüme bağlı tasarrufların aksine miras bırakanın yaptığı sağlararası kazandırıcı hukuki işlemler kayıtsız, şartsız tenkise tabi tutulmamıştır; tenkise tabi sağlararası kazandırmaların (karşılıksız kazandırmalar) tenkise tabi tutulması için saklı paya el atılması ve 4721 sayılı TMK Madde 565-566 ve 567.maddelerinde açıklana koşulların gerçekleşmesi gerekir.


Tenkis davası miras hukukuna ilişkin bir dava olup murisin (miras bırakanın) ölümü halinde açılabilen bir davadır. Muris sağ iken bu davanın açılması mümkün değildir.

Tenkis davasını saklı paylı mirasçılar açabilecektir. Tenkis davası ile saklı payına tecavüz edilen saklı paylı mirasçı, işbu saklı payı oranında (miras bırakanın tasarruf oranını aşan kazandırmanın) yapılan tasarrufun ve/veya kazandırmanın etkisizleştirilmesini talep etmektedir.

Tenkis davasında davalılar, miras bırakanın tasarruf oranını aşarak saklı paylara tecavüz ederek yapmış olduğu kazandırmaların (tenkise tabi kazandırmaların) yapıldığı kişilerdir. Bunlar 3.kişiler veya diğer mirasçılar olabilir.

Kural olarak tenkis davası kazandırma yapılan kişilere karşı açılabilir. Ancak Yargıtay istisna olarak kazandırma konusu malın üçüncü kişilere devredilmiş olması halinde bu kişilere karşı açılabileceğini kabul etmektedir. Burada miras bırakanın saklı pay kurallarını gidermek amacıyla yaptığı temliki tasarruftan sonra, bundan yararlanan kişinin miras bırakanın bilgi ve talimatı dışında sırf saklı pay sahibi mirasçıları bu haklardan yoksun bırakmak amacıyla durumu bilen üçüncü kişilere taşınmazları temlik etmesi halinde kötü niyetli bu kişilere karşı saklı pay sahibi bu mirasçılar tarafından tenkis davası açılabilir. Kısaca Yargıtay’ın bu konudaki (13.1.1975 tarih,1974/7 E, 1975/1 K sayılı) İBK’nın uygulanabilmesi için;

  • Tenkis yükümlüsünün bu malı tenkisten kaçırmak için üçüncü kişiye devretmesi

  • Üçüncü kişinin bu maksadı bilerek malı devralması gerekir.

Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer (TMK Madde 571).

Yargıtay kararlarına göre tenkis davasının vasiyetname konusu işlem ile ilgili açılması halinde 1 yıllık kısa hak düşürücü sürenin işlemesi için vasiyetnamenin usulünce açılıp mirasçılara okunması gerektiği belirtilmektedir. (Duruşmaya katılmayan mirasçılar yönünden vasiyetin açılması ve mirasçılara tebliğinden sonra 1 yıllık süre başlayacaktır. 10 yıllık uzun hak düşürücü süre de vasiyetnamenin açılmasıyla işlemeye başlayacaktır.) Dolayısıyla vasiyetnameler açısından vasiyetname usulünce açılıp ilgililere okunmadan TMK 559 (ölüme bağlı tasarrufun iptali) ve TMK 571 (tenkis davası) maddelerinde düzenlenen 1 yıllık kısa süre işlemeyecektir; 10 yıllık uzun hak düşürücü süre yönünden de bu süre vasiyetname açılmadan başlamayacak, vasiyetin açılmasıyla işleyecektir.

Vasiyetname dışındaki ölüme bağlı tasarrufların (miras sözleşmesi vb) ve sağlararası tasarrufların (karşılıksız veya karma) tenkisi yönünden 1 yıllık kısa hak düşürücü süre yasal mirasçının saklı payının zedelendiğini öğrendiği tarihten; 10 yıllık uzun hak düşürücü süre mirasın açılmasıyla (miras mirasbırakanın ölümüyle açılır) işlemeye başlayacaktır.

Tenkis iddiası def’i yoluyla her zaman ileri sürülebilir. Ancak def’i hakkının kullanılması için tenkise konu kazandırmanın ifa edilmemesi gerekir, eğer tenkise konu kazandırma ifa edilmişse tenkis iddiası def’i yoluyla ileri sürülemez.


Tenkis davasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Yetkili Mahkeme miras bırakanın yerleşim yeri mahkemesidir. (TMK Madde 576)

95 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page