top of page
Yazarın fotoğrafıArmağan Talay Akat

Boşanma Davası, Sebepleri ve Sonuçları

Güncelleme tarihi: 19 Ağu 2021

Boşanma davasında görevli mahkeme Aile Mahkemeleri’dir. Yetkili Mahkeme ise eşlerden birisinin ikametgahı mahkemesi veya eşlerin davadan evvel son defa altı aydan beri oturdukları yer mahkemesidir. (TMK Madde 168)

4721 sayılı Türk Medeni Kanununa göre boşanma davası iki şekilde açılabilir.

-Anlaşmalı Boşanma Davası

-Çekişmeli Boşanma Davası

A. Anlaşmalı Boşanma Davası: Anlaşmalı boşanma davası 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 166/3 maddesinde hüküm altına alınmıştır. Anlaşmalı boşanma davası açılabilmesi için; evliliğin en az 1 yıl süreyle sürmesi ve eşlerin boşanmanın tüm hukuki ve mali sonuçları üzerinde anlaşarak buna ilişkin Boşanma Protokolü hazırlayıp imzalayarak mahkemeye sunması gerekir. Bu durumda evliliğin temelden sarsıldığı kabul edilir ve eşlerin boşanmalarına karar verilir. Anlaşmalı boşanma davasında en önemli nokta, avukatları olsun olmasın eşlerin bizzat duruşmada hazır olması ve boşanmak istediklerini mahkeme huzurunda ve hakim önünden bir kez de sözlü olarak dile getirmesi gerektiğidir.

Boşanma protokolünü eşler diledikleri gibi hazırlayabilirler, protokolün hakim tarafından uygun bulunup mutlaka onaylanması gerekir. Hakim özellikle çocukların menfaatini ön planda tutarak ve re’sen dikkate alarak protokolde gerekli değişiklikleri yapabilir veya protokolün yeniden düzenlenmesi için taraflara iade edebilir. Hakim tarafların anlaşmasının varlığını ve eşler ile çocukların menfaatine uygun olup olmadığını re’sen inceleme hakkına haizdir.

B. Çekişmeli Boşanma Davası: Çekişmeli boşanma davası genel boşanma sebepleri veya özel (mutlak) boşanma sebepleri altında açılabilir.

1. Genel Boşanma Sebepleri: Ortak hayatın sürdürülmesi eşlerden beklenmeyecek şekilde evlilik birliğinin temelden sarsılması halinde, taraflardan her birisi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 166.maddesinin 1 fıkrasına dayanarak çekişmeli boşanma davası açabilir. Genel boşanma sebepleri sayısızdır, zira evlilik birliğinin ortak hayatı sürdüremeyecek kadar temelinden sarsılmasının birbirinden farklı sosyal, ekonomik, kişisel, dini, kültürel vb nedenleri bulunabilir.

Boşanmaya karar verilebilmesi için davalının mutlaka az da olsa kusurunun ispatlanması gerekir. Eğer davalının kusursuz olduğu ortaya çıkarsa, davalı kabul etse bile boşanma davası reddedilir. Davacının kusursuz veya kusurlu olmasının boşanma kararı açısından önemi yoktur; ancak davacının kusur durumu boşanmanın feri sonuçlarından olan nafaka, maddi-manevi tazminat isteminde önem taşımaktadır.

2. Özel (Mutlak) Boşanma Sebepleri: Kanunda sınırlı sayıda sayılan boşanma sebepleridir.

a. Zina (aldatma): Türk Medeni Kanunun 161.maddesinde düzenlenmiştir. Zina eşlerden birinin karşı cinsten eşi dışında biri ile kurduğu cinsel ilişki anlamına gelmektedir. Zina, aile birliğinde eşlerin birbirlerine karşı sadakat yükümlülüklerinin açık bir ihlalidir. Zina sebebiyle boşanma kararı verilebilmesi için, davacı, davalı eşin 3.kişiyle cinsel ilişkide bulunduğunu kanıtlamalıdır. Yargıtay teşebbüs aşamasında kalan, zina yapıldığı intibaını uyandıran olayların mevcudiyeti halinde de zinanın varlığını kabul etmektedir.

Zina sebebiyle çekişmeli boşanma davasını açma hakkı hak düşürücü süreye tabidir. Buna göre davacı, davalı eşin zina yaptığını öğrenmesinden itibaren 6 ay ve her halükarda zina eyleminin bitmesinden itibaren 5 yıl içinde zina sebebine dayanarak boşanma davasını açmalıdır; süreye uyulmaması halinde dava mahkemece reddedilir, hak düşürücü süre olduğu için hakim süreyi resen dikkate alır.

Zina sebebiyle eşini affeden tarafın dava hakkı yoktur. Af örtülü veya açık olabileceği gibi sözlü ya da yazılı olabilir. Eşlerden birinin zina gerçekleşmeden önce zinaya izin vermesi af niteliğinde olmayıp ancak fiil gerçekleştikten sonra af mümkündür.

Bu boşanma sebebi ile birlikte genel boşanma sebeplerine dayanılarak da dava açılabilir.

b. Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 162.maddesinde hüküm altına alınmıştır. Hayata kast, bir eşin diğer eşin yaşam hakkına karşı yönelik kasıtlı fillerinin tamamını kapsar. Pek kötü muamele, eşe eziyet veren acı çektiren bedeni ve ruhsal sağlığını bozan davranışlardır. Onur kırıcı davranış, Yargıtay içtihatlarında ağır derecede onur kırıcı hareket olarak kabul edilen bu eylem, eşi toplum nezdinde aşağılama, küçük düşürme, hakarette bulunma ve sövme olarak ortaya çıkmaktadır

Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış sebebiyle dava açma hakkı hak düşürücü süreye tabidir. Buna göre davacı, davalı eşin hayata kast, pek fena veya onur kırıcı davranışta bulunduğunu öğrenmesinden itibaren 6 ay ve her halükarda bu sebebin doğumundan itibaren 5 yıl içinde boşanma davasını açmalıdır; süreye uyulmaması halinde dava mahkemece reddedilir, hak düşürücü süre olduğu için hakim süreyi re’sen dikkate alır.

Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış sebebi ile eşini affeden tarafın dava hakkı yoktur. Af örtülü veya açık olabileceği gibi sözlü ya da yazılı olabilir.

Bu dava sebeplerinden birisinin meydana gelmesi halinde suç vasfındaki eylemle ilgili eşin savcılığa suç duyurusunda bulunma hakkı da vardır. Mamafih bu boşanma sebebine dayalı dava açılması için eşin savcılığa suç duyurusunda bulunmasına gerek yoktur. Yargıtay’a göre ceza davasında şikayetten vazgeçen eş boşanma davasında eşini affetmiş sayılmamaktadır. Yani hayatına kastedilen, kendisine karşı pek fena ve onur kırıcı davranışta bulunulan eş savcılığa şikayette bulunmasa veya gerek soruşturma gerekse de kovuşturma aşamasında şikayetinden vazgeçse bile bu affetmek değildir, TMK Madde 162’ye dayanarak boşanma davası açabilir. (Açılan dava sırf bu sebeple reddedilemez)

Bu boşanma sebebi ile birlikte genel boşanma sebeplerine dayanılarak da dava açılabilir.

c. Suç işleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 163.maddesinde hüküm altına alınmıştır. Eşlerden birisi küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden dolayı diğer eşin onunla birlikte yaşaması beklenmezse , bu eş her zaman bu sebeple boşanma davası açabilir.

Küçük düşürücü suç işlenmesi veya haysiyetsiz hayat sürme hukuk sebeplerine dayalı boşanma davası her zaman açılabilir, hak düşürücü süreye veya zamanaşımına tabi değildir.

Küçük düşürücü suç işlenmesi ile ilgili olarak, bu suçun kasten işlenmesi gerekli ve yeterlidir. Dolayısıyla taksirle işlenen, meşru savunma gibi hukuka uygunluk nedenlerinin bulunduğu ya da ilke olarak haksız tahrik, cebir, tehdit gibi kusurluluğu ortadan kaldıran hallerde işlenen suçlar bakımından failin küçük düştüğünden söz edilemeyeceği için TMK Madde 163 temelinde boşanma da söz konusu olmaz. Ayrıca ilke olarak siyasi suçlar da küçük düşürücü nitelik taşımazlar. Küçük düşürücü suç işleyen eşin ceza kovuşturmasına uğraması ve bu suçtan dolayı mahkum olması TMK Madde 163 çerçevesinde boşanma kararı verilmesi için şart değildir. Hatta yapılan şikayetten soruşturma veya kovuşturma aşamasında vazgeçilmesi halinde de TMK Madde 163’e göre dava açılabilir, boşanma kararı verilebilir.

Kanun maddesinde affın dava hakkını ortadan kaldıracağına dair açık bir düzenleme yoktur. Yine de ifade etmek isteriz ki boşanma davası açan eşin TMK Madde 2 çerçevesinde hakkını kötüye kullanmaması gerekir. Bu çerçevede doktrinde; küçük düşürücü bir suç işleyen ya da haysiyetsiz bir hayat süren eşin affedilmesi halinde, müşterek yaşamın devamının çekilmez hale geldiğinden söz edilemeyeceği için boşanma davası açılamayacağı ifade edilmektedir. Ayrıca bu maddeye göre dava açılması için hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi öngörülmese de eşinin suç işlemesine veya haysiyetsiz hayat sürmesine uzun süre ses çıkarmayan eşin bu durumu kabullendiği ve dolayısıyla bu sebeple dava açamayacağı Yargıtay tarafından kabul edilmektedir.

Bu boşanma sebebi ile birlikte genel boşanma sebeplerine dayanılarak da dava açılabilir.

d. Terk: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 164.maddesinde hüküm altına alınmıştır. Terk sebebiyle boşanma davası açılması için, eşlerden birinin sebepsiz olarak ortak konutu terk etmesi, haklı bir sebebi olmadan ortak konuta dönmemesi; eşlerden birinin diğerini ortak konutu terk etmeye zorlaması, haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engellemesi gerekir. Terkin en az 6 ay kesintisiz olarak sürmüş ve halen devam etmekte olması gerekir. Ayrıca usulüne uygun ihtar yapılmasına rağmen terk eden eşin haklı sebebi olmadan ortak konuta dönmemiş olması gerekir.

Usulüne uygun ihtardan bahsedilmesi için Yargıtay bazı kriterler getirmiştir. Şöyle ki,

Eşin terk eylemi üzerinden en az dört(4) ay geçmelidir. İhtarda davet edilen evin açık adresi , davet eden eş evde bulunmayacak ise anahtarın bulunacağı yer belirtilmelidir. Davet edilenin yol gideri ihtarname ile gönderilmelidir. İhtarda, ihtara iki (2) ay içinde uyulması, eşin bu 2 aylık süre içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunulur.

Terk sebebiyle çekişmeli boşanma davası her zaman açılabilir, hak düşürücü süreye veya zamanaşımına tabi değildir.

Terk nedeniyle boşanma davasında terkin üzerinden 4 ay geçtikten sonra ihtar çekilip, terkeden eşe eve dön çağrısı yapılırsa , artık ihtardan önceki zina, hayata kast, suç işleme veya haysiyetsiz yaşam sürme ile genel şiddetli geçimsizlik gibi olaylar affedilmiş sayılır, dolayısıyla bu sebeplere dayanılamaz.

Terk nedeniyle boşanma sebebi ıslah ile sadece akıl hastalığı boşanma sebebine çevrilir, buna karşılık ıslah ile dahi diğer boşanma sebeplerine çevrilemez.

e. Akıl Hastalığı: Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş çekişmeli boşanma davası açabilir. Akıl hastalığı sebebi ile boşanma davasının dinlenebilmesi için bu akıl hastalığının evlilik süresi içinde çıkması gerekir.

Evlenmeden önce eşlerden birisinin akıl hastalığına yakalanmış olması durumunda Türk Medeni Kanunun 145.maddesinde belirtilen mutlak butlan nedeniyle evliliğin iptali davası açılabilir.

3. Fiili Ayrılık: Türk Medeni Kanunun 166/4 maddesinde düzenlenmiştir. Fiili ayrılık da aslında genel boşanma sebepleri içerisinde yer almaktadır. Ancak bu sebeple davanın açılması özel koşula bağlanmıştır. Boşanma davasından feragat edilmesi veya davanın herhangi bir sebeple reddine karar verilmesi halinde bu kararın kesinleştiği tarihten itibaren 3 yıl boyunca eşler arasında ortak hayatın kurulamaması halinde yani fiili ayrılığın 3 yıl boyunca sürmesi durumunda evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birisinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.

BOŞANMANIN SONUÇLARI:


1. Velayet: Boşanma davası sonunda hakim çocuğun üstün yararını ön planda tutarak çocuğun velayetini taraflardan birisine verir. Boşanma davası devam etmekte iken de hakim gerekli tedbirler kapsamında geçici velayeti düzenler. Yargıtay uygulamaları ile hukukumuzda son yıllarda artık ortak velayete de karar verilmektedir, eşler anlaşmalı boşanma davasında hazırladıkları protokol ile ortak velayeti düzenleyebilmektedir. Boşanma davalarında dava dilekçesi dışında verilecek cevap dilekçesi ile de anne veya babadaki velayetin kaldırılarak diğerine verilmesi istenebilir.


2. Nafaka: Boşanma davasının ferisi niteliğindedir.


- Tedbir Nafakası:Yargılama süresince hakim gerekli önlemler çerçevesinde tedbir nafakasına hükmeder. Boşanma davası açılmadan da tedbir nafakası için dava açılabilir. Tedbir nafakası için kusur aranmaz, talep olmasa da hakim gerekli görürse re’sen hükmedebilir. Yargılamanın her aşamasında istenebilir, iddianın ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağına tabi değildir. Tedbir nafakasında feragat o ana kadar geçerli olup, daha sonra kişi tedbir nafakası isteyebilir ve talepten itibaren tedbir nafakasına hükmedilebilir, dolayısıyla feragat yapıldığı ana kadar için geçerli olup, geleceğe dair hüküm doğurmaz.


Yeri gelmişken şunu da belirtmek isteriz; tedbir nafakası eşler arasında evlilik birliğinin devamı esnasında veya boşanma, ayrılık ya da butlan davası süresince talep edilebilen ve geçici nitelik taşıyan bir nafakadır. Boşanma ve ayrılık davası süresince hükmedilecek tedbir nafakasının dayanağı TMK’nın “geçici önlemler” başlığını taşıyan 169.maddesidir. TMK’nın 158/2.maddesinin yollaması ile bu hüküm evliliğin butlanına ilişkin davalarda da uygulanabilecektir. TMK Madde 169 çerçevesinde talep edilecek tedbir nafakası geçici bir önlem vasfı taşıdığından sadece devam eden dava süresince geçerli olup, boşanma, ayrılık veya butlan kararının kesinleşmesiyle kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Eşler arasında boşanma, ayrılık veya butlan davası bulunmasa ve hatta ayrı yaşama hali dahi söz konusu olmasa bile, eğer eşlerden biri evlilik birliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeyerek ailenin geçim ve huzurunu tehlikeye düşürürse TMK’nın 196.maddesi uyarınca talep halinde diğer eş lehine tedbir nafakasına hükmedilebilir. TMK’nın 197.maddesinde ise birlikte yaşamaya ara verilmesi halinde hükmedilecek tedbir nafakası düzenlenmiştir.


- İştirak Nafakası: Çocuk için hükmedilen nafakadır. Talep olmasa da hakim re’sen iştirak nafakasına hükmedebilir. Yargılamanın her aşamasında çocuk ergin olana kadar istenebilir, iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve ya değiştirilmesi yasağına tabi değildir. İştirak nafakasında eşlerin kusuru aranmaz, kusur önemli değildir. İştirak nafakasında feragat edilemez, yapılan feragat geçersizdir. Boşanma davası ile istendiğinde iştirak nafakası boşanmanın kesinleşmesi ile birlikte hüküm doğurur. Çocuğun 18 yaşını doldurması ile iştirak nafakası kendiliğinden ortadan kalkar. Ergin olmanın dışında evlenme veya kazai rüşt suretiyle reşit hale gelen çocuk bakımından da iştirak nafakası sona erecektir.

Bununla birlikte TMK 328/2.maddesine göre çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa ana ve baba, durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlü olduğundan nafaka ödeme yükümlülükleri devam edecektir. Doktrinde buna eğitim nafakası da denmektedir ve bu bir bakım nafakasıdır. İştirak nafakası kendiliğinden eğitim nafakasına dönüşmez. Bu davayı ergin olan eğitimi devam eden çocuk, ana veya babadan birine açabileceği gibi ikisine karşı da açabilir.


- Yoksulluk Nafakası: Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek eşin diğer eşten talep edebileceği nafakadır. Yoksulluk nafakasının şartları; boşanma sebebiyle talep eden eşin yoksulluğa düşmesi ve talep ettiği eşten daha fazla kusurlu olmaması gerekir. Yani nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. Bir başka deyişle talep eden eş kusursuz ise veya nafaka yükümlüsü eş ile eşit kusura haiz ise yoksulluğa düşmek kaydıyla yoksulluk nafakası talep edebilir. Yoksulluk nafakası talebe bağlıdır, hakim tarafından re’sen dikkate alınamaz. Yoksulluk nafakasının ön inceleme duruşmasından önce iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı başlamadan önce istenmesi gerekir. Dilekçe aşaması tamamlandıktan sonra ise yoksulluk nafakası, karşı tarafın açık rızası veya ancak ıslah ile istenebilir. Davalı taraf cevap dilekçesi ile de (veya ikinci cevap dilekçesi ile de savunmanın genişletilmesi yasağı başlamadan) yoksulluk nafakası talep edebilir. Yoksulluk nafakası boşanmanın kesinleşmesi ile hüküm doğurur. Yoksulluk nafakası boşanma davası ile istenmediği takdirde, boşanmanın ferisi olarak boşanmanın kesinleşmesinden itibaren 1 sene içinde ayrı bir dava ile de istenebilir.

Yargıtay içtihatlarına göre işinden kendi isteği ile ayrılan kadın (veya eş) yararına yoksulluk nafakasına hükmedilemez.

Lehine yoksulluk nafakası bağlanan eş, bir başkası ile evlenirse, yoksulluk nafakası kendiliğinden ortadan kalkar.

Yoksulluk nafakası bağlanan eş başkasıyla evli gibi yaşarsa, ilişkisi olursa yoksulluk nafakası ödeyen eş nafakanın kaldırılması için dava açabilir. Hatta Yargıtay içtihatlarında bir başkası ile evlilik dışı birliktelik yaşan eşe tedbir nafakası verilemeyeceği de benimsenmiştir.

Anlaşmalı boşanma davasında hakim yoksulluk nafakası miktarı ile eşlerden birisinin boşanmayı bir an önce sağlamak için ağır yükümlülükler altına girip girmediğini ve anlaşmanın yeni anlaşmazlıklar yaratacak şekilde olup olmadığını denetleyecektir. Bu anlaşmanın açık, anlaşılır yerine getirilebilir güvenilir bir düzenleme olup olmadığını hakim inceleyecektir.

Nafaka miktarı ıslah ile arttırılamaz, talep edilen nafaka daha sonra ıslah ile yükseltilemez.


TMK Madde 158/2’de açıkça yapılan atıfla butlan davasında da mal rejiminin tasfiyesi, tazminata, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanacaktır. Dolayısıyla batıl olan evliliğin iptali için açılan evliliğin butlanına ilişkin davada da yoksulluk nafakası talep edilebilir bu çerçevede evliliğin butlanla sona ermiş olması halinde diğer şartların da bulunması koşuluyla yoksulluk nafakasına hükmedilebilir.


3. Maddi Tazminat: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 174.maddesinde düzenlenmiştir. Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma sebebiyle zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu eş maddi tazminat isteyebilir. Boşanma davasının fer’isi niteliğindedir. Davalı taraf cevap dilekçesi ile de (veya ikinci cevap dilekçesi ile de savunmanın genişletilmesi yasağı başlamadan) maddi tazminat talep edebilir. Boşanmanın kesinleşmesi ile hüküm doğurur. Boşanma davası ile birlikte istenmemişse, boşanma davası kesinleştikten sonra 1 sene içerisinde talep edilmelidir. Boşanmada maddi tazminata boşanma sonucu her koşulda karar verilir.


4. Manevi Tazminat: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 174.maddesinin 2 fıkrasında düzenlenmiştir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan taraf kusurlu olan eşten, kusursuz veya daha az kusurlu eş talep edebilir. Boşanma davasının fer’isi niteliğindedir.. Davalı taraf cevap dilekçesi ile de (veya ikinci cevap dilekçesi ile de savunmanın genişletilmesi yasağı başlamadan) manevi tazminat talep edebilir. Boşanmanın kesinleşmesi ile hüküm doğurur Boşanma davası ile istenmemişse boşanma davası kesinleştikten sonra 1 sene içerisinde talep edilmelidir. Boşanmada manevi tazminata karar verilmesi için eşin kişilik haklarının saldırıya uğraması gerekir.

Eşler eşit kusurlu olmaları halinde birbirlerinden maddi ve manevi tazminat talep edemezler.

Boşanmaya sebep olan vakıalar sebebi ile maddi ve manevi tazminat davası ile yoksulluk nafakası, boşanma davasının dava dilekçesiyle (yahut cevaba cevap dilekçesi ile iddianın genişletilmesi yasağından önce) ya da bu davaya karşı davalı tarafından verilecek cevap dilekçesi ile (yahut ikinci cevap dilekçesi ile savunmanın genişletilmesi yasağından önce) istenebilir. Maddi ve manevi tazminat davası ile yoksulluk nafakası boşanmanın fer’i niteliğinde bir talep (ek talep) olduğundan dava dilekçesi ya da cevap dilekçesi ile talep edilmesi mümkün hale gelmektedir. Bu şekilde, yani boşanma davası dilekçesiyle veya cevap dilekçesiyle, talep edilen maddi ve manevi tazminat ve yoksulluk nafakası için ayrıca harç alınmaz. Aynı şekilde velayetin verilmesi ile tedbir nafakası (TBK Madde 169’a istinaden talep edilen geçici tedbir nafakası) ve iştirak nafakası da boşanmanın ferilerinden olduğundan ayrı dava veya karşı dava açılmadan boşanma davasında cevap dilekçesiyle de istenebilir.


Boşanma davası ile birlikte maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası istenmemişse iddianın ve savunmanın genişletilmesi yasağı başlayana kadar cevaba cevap veya ikinci cevap dilekçesi ile de maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası istenebilir. Bunun dışında istenmesi iddia ve savunmanın genişletilmesidir. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra karşı tarafın açık rızasıyla ya da ancak ıslah yoluyla istenebilir.

Dava ya da cevap dilekçesi ile ileri sürülmeyen maddi ve manevi tazminat talepleri, yoksulluk nafakası istemi boşanma davası devam ederken de ayrı bir dava şeklinde açılabilir. Bu durumda ya davaların birleştirilmesine ya da boşanma davasının tazminat davası ya da yoksulluk nafakası davası için bekletici mesele yapılmasına, yani boşanma davası bittikten sonra tazminat veya yoksulluk nafakası davasına devam edilmesine karar verilir.

ZİYNET EŞYALARININ DURUMU:

 

Yargıtay’ın yıllardır süre gelmiş yerleşik uygulaması düğün sırasında hangi eşe takılırsa takılsın ve kim tarafından takılırsa takılsın tüm takılar (bilezik, çeyrek, yarım, tam vb tüm altınlar) kadına aittir şeklinde idi.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/3-1040 Esas, 2020/240 Karar sayılı kararı ile işbu yerleşik içtihadını değiştirmişse de bu değişik kararında ısrarcı olmayıp sonrasında yine eski yerleşik içtihadı yönünde karar vermeye  (ziynet eşyalarının kadına ait olması) devam etmiştir. Ancak Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 2023/5704 E, 2024/2402 K, 04.04.2024 T sayılı kararı ile açıkça “içtihat değişikliğine” gittiğini, önceki yerleşik uygulamaya son verdiğini belirterek yeni ilkesel görüşünü açıklamıştır: Yargıtay bu kararında;

“Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma mevcut ise paylaşım bu anlaşmaya göre gerçekleştirilir. Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda taraflar arasında anlaşma bulunmadığı takdirde yerel örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse bu kurala göre paylaşım gerçekleştirilir. Aksi takdirde erkeğe ve kadına takılan/verilen ve ekonomik değer taşıyan her şey kural olarak kendilerine aittir. Ne var ki takılar içinde karşı cinse özgü (kadına ya da erkeğe özgü) bir şey varsa o cinse verilmiş sayılır. Özgü olma konusunda çekişme varsa ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Bilirkişi incelemesi sonucunda o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse o şey takılan/verilen eşe ait olur. Takı sandığı/torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeyin aidiyeti konusunda; konulan şey kadına ya da erkeğe özgü bir şey ise o cinse verilmiş sayılır, o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse ortak kabul edilmelidir" demiştir.

 

Dolayısıyla Yargıtay’ın ziynet eşyaları ile belirlediği yeni ilke şöyledir;

-Paylaşım Anlaşması: Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma varsa bu uygulanır, anlaşma yoksa ve yerel  örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse bu kurala göre paylaşım yapılır.

- Kadına Takılan Takılar: Kadına takılan her türlü ziynet eşyası ve para gibi ekonomik değerler kadına aittir. Ancak takılar içinde erkeğe özgü bir şey varsa bu erkeğe verilmiş sayılır (erkek kol saati vs gibi)

Takı Sandığı/Torbası: Takı sandığı/torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeyin aidiyeti konusunda, konulan şey kadına ya da erkeğe özgü bir şey ise o cinse verilmiş sayılır. Konulan şey her iki cinse de özgü bir şey ise ortak kabul edilir.

Erkeğe Takılan Takılar: Erkeğe takılan her türlü ziynet eşyası ve para gibi ekonomik değerler erkeğe aittir. Ancak takılar içinde kadına özgü bir şey varsa (bilezik, küpe vs gibi) bu kadına verilmiş sayılır.

Boşanma davasından bağımsız ayrı nisbi harca tabidir. Boşanma davası açılmadan istenebileceği gibi boşanma davası ile birlikte veya boşanma davasından sonra da istenebilir.

Ziynet eşyaları (düğün takılarının) iadesi davası, aynen iade mümkünse istihkak davası (TMK Madde 683) vasfında olup herhangi bir zamanaşımına tabi değildir, her zaman açılabilir.  Ziynet eşyalarının aynen iadesi mümkün değilse ve bu sebepten bedeli istenmişse dava açma süresi boşanmanın kesinleşmesinden itibaren 10 yıldır. Nikah devam ettiği müddetçe ziynet eşyalarının bedeli için 10 yıllık zamanaşımı süresi işlemez.

Boşanma Davasından Feragat:

Çekişmeli boşanma davasından feragat edildiğinde aynı vaka veya sebeplere dayanılarak yeniden boşanma davası açılamaz. Ancak farklı sebeplerle yeni vakıalar ile yeni boşanma davası açılabilir.

Anlaşmalı boşanma davasından feragat edildiğinde, daha sonra yeniden çekişmeli boşanma davası veya anlaşmalı boşanma davası açılabilir. Hatta anlaşmalı boşanma davasından feragat edildikten sonra bu feragat kesinleşmeden dahi çekişmeli boşanma davası açılabilir. Bu halde derdestlik itirazı söz konusu olmaz, kabul görmez. Ayrıca anlaşmalı boşanma davasından feragat edildiğinde feragatten önceki olaylar çekişmeli boşanma davasında dava sebebi yapılmaya engel değildir, taraflar bu sebeplere dayanabilir. (Anlaşmalı boşanma davasından feragat davadan önceki olayları af anlamına gelmez)

Yargıtay 2.HD 2012/20985 Esas, 2013/7535 Karar, 19.03.2013 T,

“Taraflar anlaşmalı boşanma davasından feragat halinde o davadan önceki sebeplere dayanabilir ve boşanma davasını çekişmeliye dönüştürebilirler. Feragatten sonra bir araya gelmemiş olmaları ve boşanmayı gerektiren bir olayı ileri sürmemiş bulunmaları çekişmeli boşanma davasının görülmesine engel değildir.

88 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page